Amazon’da kıtabını yayınla, kişisel yayıncılık
Kişisel Yayıncılık ve İyi Kötü Ayrımı
Kişisel yayıncılık günümüzde adından en çok söz edilen kavramlardan biri halini aldı. Self-publishing olarak Amerika’da (özellikle Amazon’da) oldukça yaygın olan bu yayıncılık türü, ülkemizde de artık sağlam bir yer edindi diyebiliriz. Daha önce de sıkça söz ettiğimiz, yazma ve basım süreçleri arasındaki uçuruma bir son veren kişisel yayıncılığın, iyi ile kötüyü birbirinden ayırıp ayırmadığı konusu ise tamamen bu işe soyunan bağımsız yayınevlerinin birikim ve tercihleri doğrultusunda şekilleniyor.
Kendi kitabına güvenen ve onu hiçbir gözle kötü göremeyen yazar da kitabını bastırmak, e-kitap olarak yayımlamak ya da bir şekilde okuyucuya ulaşmak istediğinde yayınevlerine sesini duyuramadığında kendi imkanlarıyla bu yola giriyor.
O nedenle, yayınevlerinin “neye göre” belirlediği belli olmayan süzgeci yerine doğrudan okuyucunun ve olası eleştirmenlerin karşısına çıkmayı göze alıyor.
Kişisel yayıncılık alanında hizmet veren firmaların kaliteyi gözetenleri, editörlük hizmetiyle yazara bir şans veriyor. Ancak elbette, editör, gerçekten kötü bir yapıtı tamamen iyileştirme konusunda bir sihirli değneğe sahip değil. Eğer bu yayınevleri bu konuda insiyatif kullanmazlarsa, piyasada, yüzüne bile bakılmayacak, tamamen zaman kaybı denilen türde işler dolaşmaya başlıyor. Yine de bu konuda, kimse, okur kadar etkili bir süzgeç olamaz. Onun beğenmediği, onaylamadığı, ya da yüzüne bakmadığı işler zaman içerisinde kendiliğinden imha oluyor. Bu yüzden kişisel yayıncılık, iyi ve kötü ayrımını ortadan kaldırdı demek büyük bir yanılgı olacaktır. Büyük, köklü yayınevleri bile çoğu zaman ticari kaygılar ve pr endişeleriyle, akla zarar yüzlerce “şey”i basıp nasılsa çok satanlar listesine iliştirmeyi başarıyor.
Bu doğrultuda, kişinin kendi çabasıyla yayımladığı bir kitapla, aylarca yayınevlerinin göreceli süzgecinden geçen kitaplar arasında genellikle bir fark olmuyor.
Buradaki iyi ve kötü ayrımını yapacak olan, ne yazarın kendisi, ne editör, ne de yayınevi olduğundan, tamamen okur ve eleştirmen insafında ilerleyen bir süreçten söz ediyoruz. Salt bu bakış açısıyla kişisel yayıncılığın “gerçekten iyi olan” a sunduğu fırsatların, göz ardı edilen, görmezden gelinen ya da “gözden kaçırılan” pek çok yayınevi mağduruna bir şans olduğunu söylemek yerinde olacaktır.
Bu sayede yazar sadece kitabıyla, eğer hak ediyorsa gündeme gelip, gereksiz reklam ve pr maceralarına sürüklenmek zorunda kalmadan sadece üretimine odaklandığı için, ister istemez iyi işler ortaya çıkmaya başlayabilir. Bunun bir öngörü olmadığını, sezgilerden ziyade piyasadaki kişisel yayıncılığı tercih eden bağımsız yazarlar arasından sıyrılanlarla görmek mümkün. Yazardan ziyade yayınevlerine takılıp kalmış, o nedenle iyi kötü ayrımını salt yayınevinin adı yüzünden kaçıran kimi okur ya da eleştirmenlere de yepyeni farkındalıklar kazandıran ve yeni yazarlara daha çok teşvik verilmesi anlamına gelen bu durumu ön yargıları bir kenara bırakıp çok daha derinden düşünmekte fayda var.
Yazar Hakkında
Blog Yoruma Kapalı